top of page
Keziban
Adam
Kukla (2020)
Nesnelerin dilini seviyorum, onların konuşma şeklini. Sesleri çıkmaz hiç, onların aracı bu, görünmek. Dillerini öğrenmeye çalışıyorum şimdilerde. Ses dışında onlar aracılığıyla da konuşmak üzere. Bazen ne dediklerini anlıyorum da cümle kurmayı öğrenmek zor.
Ellerimle çizdiğimi günler, aylar sonra ellerime taktım konuştular, bu sefer benim dilimle.

Sahne
Duvar üzerine ışık yansıtma

Prömiyer
36'' Video; 2022

Prens uyuyan güzele öpücük verdi, o anda güzel gözlerini açtı, güç bela eğilmiş prensle göz göze geldi. Prens eğilmese güzel göremezdi, miyop. Prens minyonları sever, kambur.

Utangaçtı çocukken. Büyüdü, utangaçlığı hiç geçmedi. Başı önünde gezmekten geçmişe dair anısında en çok katırtırnağı. Koca bir bacak olarak hayal ediyor kendini. Şimdilerde Bayan bacağın keyfi hiç yok. Yalnız. Kolu, gövdesi, gövdede kalbi, böbreği, midesi olan bir suru arkadaşı şimdi yok. Onların yanına gitmek için bacağının hastalanmasını bekliyor. O da sağlam çıktı. Tek umudu üstü mantar kaplı katırtırnağı.

Cellat beyaz giymiş, yanlış olmuş. İdam edilene giydirmiş siyahları. Kafası ayrılınca gövdesinden, gövdesi bir karartı gibi kalıvermiş. Ne olduğu belirsiz bir kir gibi, sığ bir çukura benzer. Cellatı bir boşluk sanarsın. Geride kalmış belki yirmi yılın çevrelediği bir boş duruyor karartının yanında. Böyle çizme bir daha, kafam karışıyor.

Sağda ne gördüyse, gözü yerinden çıktı, gördüğü şeye uzanmaya çalıştı. Çok göresi gelmişti demek ki. Sol gözü istifini bozmadı hiç, sağda zaten, ona uzak, uzansa da dokunması imkânsız. Hem sanki ona sağı kadar düşkün de değil, bir tarafı baştan beri pek sevmemişti zaten, seven sağ tarafıymış, koşup kucaklayan da o oldu, normal.

Bir ineğin intiharına sebep aşk acısı ve yahut var oluş kaygıları olsa, ya da yersiz korkulardan atsa kendini sonsuzluğa bu dünya cennet olurdu. Bugün bu kıyıda bir inek intihar etti, deniz kana bulandı, o denizde yüzülmez artık.

Üstünden çok vakit geçmiş demek ki, tüyleri kalmış, telekleri sağlammış, seklini bozmamış. Bizim kuş da ta tepeden görmüş tanımış mevtanın bedenini. Bir göreyim, selam vereyim diye alçalmış ki bir tüy yığınına "Sinan abi naber" demiş bulunmuş. Sinan abi cevap vermemiş, kendi gitmiş tüyü kalmış zavallının.

Öndeki büyük görünür, arkadaki küçük. Perspektif. Saçma. Tersi olsa da olurmuş. Öndeki arkadaki eşitlenir yine olurmuş, hareket biraz sıkıntılı olurmuş, ama olsun, dururduk biz de, öylece dururduk her şeye eşit mesafede. İzlerdik, sadece izlerdik. Yeterdi o da, dünyayı izler, yaşadık derdik.

İlk çocukları ölü doğdu. İkincisi büyüyor. Yukarıya doğru. İlkinin bir kısmı köklenmiş büyüyor aşağıya, toprağa doğru, kim bilir bir gün gelir o da çiçeklenir, büyür yukarıya doğru.

Arabası olmayan tanrılar rüzgârla savrulup geldiler, diğerleri tek tekerlekte yuvarlandı tıngır mingir, kimisinin aracı ok gibi fırlattı. Farklı zamanlarda ulaştılar tabii Ahmet’in kafasına. İlk önce araçlılar sonra doğayla taşınanlar. İlk yirmi yıl tek tekerlek üstünde gelen var ya ona taptı, biri geldi sonra, suyla mi taşındı artık, havayla mi toprakla mi bilmem, doğaya tapıyor şimdi. Her şeyin özünü o sanıyor, arabasızdı yeni ulaştı, henüz yolda olan tanrı var mı bilinmez, Ahmet on yıl sonra neye inanır tahmin edilemez.

Oynatıcısı görünmez. Kuklayı bilirim, yanlara yaslı gözleri, uzun burnu, sivri şapkasıyla bir sopanın ucundan uzanır. Bakar yüzüme uzun uzun, neredeyse konuşur. Konuşacak tabii zamanı gelince, oynatıcısı yerine de konuşacak, çok sustu. Ne der belli olmaz. İlk kelimesi ne olur bilmem.
bottom of page